BÜFOK Bülten- 30 Temmuz
İz: Voyager Golden Record, Set Fotoğrafçılığı, Biyografi: Saul Leiter, Mixed Media, Portfolyo İncelemesi: Valery Poshtarov, Okuma Köşesi: Aydınlık Oda, Seyir Köşesi: Mükemmel Günler…
Editör: İpek Akbaş
Bu sayımızda:
Ağustos ayında İstanbul’da gezebileceğiniz sergileri öneriyor,
“İZ” köşesinde evrene bırakılmış kültürel miras ve de galaktik “selam” olan Voyager Golden Record’u inceliyor,
“Kuş Bakışı” başlığı altında “Set Fotoğrafçılığı”nı tanıtıyor,
“En ilginç olmayan şeylerin bile çok ilginç olabileceğine inanan” Saul Leiter’ın biyografisini sunuyor,
İlhamların ve sanat dallarının kesişimi “Mixed Media” alanını inceliyor,
“Derin ama çoğunlukla söylenmeyen sevginin tanıklığını yapan” Valery Poshtarov’un portfolyosunu gözden geçiriyor,
Roland Barthes’in fotoğraflarla desteklenmiş yas günlüğü “Aydınlık Oda” kitabını ele alıyor,
Son olarak, Wim Wenders’ın Cannes ödüllü filmi “Mükemmel Günler”i tanıtıyoruz.
BÜFOK’ta Neler Oluyor?
Boğaziçi Üniversitesi Fotoğrafçılık Kulübü olarak yaz dönemi boyunca çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Her sene sizlerle buluşturduğumuz BÜFOK Fanzin’i, “GelGit” teması ile devam ettiriyoruz. Üyelerimizden dönem içerisinde aldığımız “gelgit” temalı fotoğraf ve yazıların derlenmesi ile oluşan bu sayımız için çalışmalara devam ediyoruz ve de sizlere sunmak için çok heyecanlı olduğumuzu belirtiyoruz!
Hepinize iyi tatiller ve keyifli okumalar dileriz!
İstanbul’da Neler Oluyor?👀: Ağustos Ayında Gezebileceğiniz Sergiler
Yazar: Merve Pehlivan
İstanbul Modern, “Zamansız Meraklar”
Türkiye’den ve dünyanın pek çok yerinden sanatçının bir araya geldiği ve kimlik, tarih, toplum, doğa gibi farklı başlıklara odaklanan eserlerin bulunduğu “Zamansız Meraklar”, 15 Şubat - 11 Ağustos 2024 tarihleri arasında İstanbul Modern’de sergileniyor. Küratörlüğünü Ümit Mesci ve Nilay Dursun’un yaptığı sergide günümüz dünyasının yapı taşları haline gelen dijital kültür ve teknolojinin sanatçıların üretim ve ifade biçimlerini nasıl etkilediği anlatılıyor. Farklı coğrafyalardan sanatçıların evrensel bir dil yakalayarak ve dijital anlatım araçlarından faydalanarak ortaya koyduğu çalışmalardan oluşan “Zamansız Meraklar”, sanatseverlerin zihninde gelecek yıllarda sergilerin nasıl olabileceğine dair bir kapı aralıyor.
Yer: İstanbul Modern Sanat Müzesi, Karaköy - Beyoğlu
Tarih: 15 Şubat -11 Ağustos 2024
Yapı Kredi Galeri, “Bugünü Resmetmek”
Yapı Kredi Kültür Sanat Binası, güncel resmetme biçimlerine ve günümüzün toplumsal yapısından ortaya çıkan sosyolojik tabloya dikkat çekmek adına “Bugünü Resmetmek” olarak isimlendirilen sergiye ev sahipliği yapıyor. Belli bir temanın çevresinde şekillenmek yerine resim ve sanatçı odaklı olduğu vurgulanan serginin küratörlüğünü Burcu Çimen ve Didem Yazıcı üstleniyor. “Bugünü Resmetmek” farklı ülkelerden resme tutkun yirmi sekiz sanatçının son beş yıldaki çalışmalarını kapsıyor.
Yer: Yapı Kredi Kültür Sanat, Beyoğlu
Tarih: 17 Mayıs - 11 Ağustos 2024
Pera Müzesi, “Tam Yerinden: İstanbul’a Panoramik Bakışın Tarihi”
Pera Müzesi bünyesinde sergilenen “Tam Yerinden: İstanbul’a Panoramik Bakışın Tarihi” sergisi, panoramik resim ve fotoğraflar üzerinden İstanbul’un geçmiş manzaralarına yeni bir bakış kazandırıyor. Daha önce hiç yayınlanmamış eserleri de barındıran sergi, yangın felaketlerinden sanayileşmeye kadar, on dokuzuncu yüzyıl İstanbul’una panoramik resimler, fotoğraflar, baskılar, efemeralar ve arşiv belgeleri ile ışık tutuyor. Erken modern dönemde İstanbul’un konumuna dair sanatseverleri düşündürmeyi amaçlayan sergi, 18 Ağustos tarihine kadar müzedeki diğer koleksiyon sergileri ile beraber ziyaretçilerini bekliyor.
Yer: Pera Müzesi, Beyoğlu
Tarih: 26 Ekim 2023 - 18 Ağustos 2024
İBB Casa Botter, “Solo Botter: Nuri İyem”
İBB Miras’ın restorasyon çalışmaları sonucu İstiklal Caddesi’ne yeniden kazandırılan Beyoğlu’nun simge yapılarından İstanbul’un ilk art nouveau binası olarak bilinen Casa Botter, 23 Mayıs - 29 Ağustos 2024 tarihleri arasında “Solo Botter: Nuri İyem” sergisine ev sahipliği yapıyor. Levent Çalıkoğlu’nun küratörlüğünü yönettiği Botter sergilerinin ikincisi olan Nuri İyem sergisi; ikonik kadın yüzlerinin, köyden kente göçü sembolize eden tabloların, romantik bir atmosferdeki manzaraların ve umut dolu aşıkların resmedildiği karakteristik tuval çalışmalarından oluşuyor.
Yer: Casa Botter Sanat ve Tasarım Merkezi, Beyoğlu
Tarih: 23 Mayıs - 29 Ağustos 2024
İZ: Voyager Golden Record
Yazar: Melike Dere
EVRENİN KAPILARINI ARALAYAN GİZEMLİ KAPSÜL
“Dünyanın Sesleri” başlıklı Voyager 1 kaydı, yaşam ve kültür kayıtlarından bir seçki içeriyor. -NASA
1977 yılında, insanoğlunun evrenin derinliklerine doğru cesur bir adım attığı an, bilim ve merak dolu bir hikayenin başlangıcıydı. Voyager 1 ve 2 uzay araçları, sadece gezegenimizin ötesine geçmekle kalmayıp; üzerlerinde taşıdıkları bir sırla, evrenin kapılarını aralayan bir zaman kapsülünü de yanlarına aldılar. Bu kapsül, Golden Record adını taşıyan bir plaktı ve üzerinde insanoğlunun kültürel ve bilimsel mirasını barındırıyordu.
Golden Record, metalden yapılmış yuvarlak bir plak ve üzerinde, Dünya'nın dört bir yanından sesler, müzikler ve görüntülerle dolu. Söz konusu plak, milyonlarca yıl sonra bile uzayda yolculuk eden bir çağrı olmak üzere tasarlandı. Üzerinde eski medeniyetlerin müziklerinden doğanın seslerine kadar birçok şey bulunuyor; ayrıca, Dünya'nın farklı yerlerinden insan sesleri ve resimler, bilinmeyen bir varlıkla iletişim kurma umudunu taşıyor. Bu plaka, adeta evrene bırakılmış bir kültürel miras, galaktik bir selamdır.
Golden Record’un fotoğrafı, bu gizemli yolculuğun göz alıcı bir anını yakalar. Metalik parlaklığı ve etrafındaki detaylar, tüm bu sırların ve mesajların uzaya doğru fısıldandığını gösterir. Her bakışta, uzayın derinliklerine gönderilmiş bir mesajın izlerini görmek mümkündür. Golden Record, evrende sessizce süzülürken insanoğlunun merakını ve keşif arzusunu nasıl birer yıldız gibi taşıdığını gözler önüne serer. İnsanlığın sonsuz keşif arzusunu ve kozmik merakını simgeleyen bu plak, belki de galaksiler arası bir buluşmanın kapılarını aralayan en büyük sırdır; evrenin derinliklerinde yankılanan bir ‘Merhaba’dır.
Voyager’ın ‘altın plak’ında bulunan görselleri buradan inceleyebilir:
https://voyager.jpl.nasa.gov/golden-record/whats-on-the-record/images/
Plakta bulunan sesleri ise buradan dinleyebilirsiniz:
https://m.soundcloud.com/search?q=nasa%20golden%20record
Kuş Bakışı 🦅: Set Fotoğrafçılığı
Yazar: Elif Cansu Kumanlı
Çokça sevdiğimiz, dünyaca ünlü film ve dizilerin yapım aşamasında yaşananları, ekibin arasındaki dinamiği ve çoğunlukla Hollywood filmlerinde hangi tekniklerin kullanıldığını aktaran fotoğraflara her birimiz rastlamışızdır. Peki, bunların arkasındaki isimleri ve neyi amaçladıklarını soracak olursanız sizler için bunların cevabını araştırdık ve gördük ki onlar set fotoğrafçıları imiş! Setlerin bir yandan ne kadar gergin ve ciddi, diğer yandan da ne kadar keyifli çalışma ortamlarına sahip olduğunu biliyoruz. Set fotoğrafçılarının görevi ise ortaya çıkarılan işi ve bu işi ortaya çıkaran ekibi fotoğraflamak. Bu fotoğraflar tanıtım amacıyla basına, reklam maksadıyla internet sitelerine servis edilir ve nadir olarak da (maalesef ki) yönetmenin kadrajı belirlemesine yardımcı olur.
Set fotoğrafçıları, set hiyerarşisinde dışarıda kalır; çünkü görüntüleri direkt olarak ve yalnızca yapım şirketine gönderirler, set içerisinde başka bir görevleri bulunmaz. Hem set ortamına çok iyi eklemlenerek çalışanlarla bağ kurmalı ve samimi kareler yakalamalı hem de teknik bilgilere hakim olup hedeflenen iş vizyonundan farklı görüntüler sunmamalıdır bu fotoğrafçılar. Sinema ve ışık bilgisi üst düzeyde olan ve iletişimi kuvvetli olan biri iseniz bu iş tam size göre olabilir.
Set fotoğrafçıları çekimlerinde asla flaş kullanmaz, set ortamına herhangi bir zarar vermez, deklanşör sesini de engellemek için ses emici kılıflar kullanırlar. Ekibin içinde birer hayalet gibi olsalar da set paydos verdiğinde yanlarına gelip fotoğrafları isteyen çalışanlara sık rastlanır. Fakat unutulmamalıdır ki onlar anı fotoğrafçısı değil! Sinema filmi, dizi, reklam, tanıtım filmi, moda çekimi gibi birçok alanda tecrübe edinebilirler. Yüksek bütçeli işlerde set ekibinin en önemli parçalarından olsalar da maalesef ülkemizde set fotoğrafçılığının önemi ve görev tanımı tam olarak oturmamıştır. Konu hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz Aydan Çınar’ın röportajlarına göz atabilirsiniz.
Ekstra bilgi: Cornel Lucas, 1998 yılında İngiliz Film Endüstrisine Hizmetler dalında BAFTA ödülünün sahibi olarak bu alanda ödül almaya hak kazanan ilk set fotoğrafçısı olmuştur.
Biyografi: Saul Leiter
Yazar: Alperen Çalışan
“ Ben basit şeylerin güzelliğine inanırım. En ilginç olmayan şeyin bile çok ilginç olabileceğine inanıyorum.”
Saul Leiter... Geçmişte birçok fotoğrafçıyı etkileyen ve halen de etkilemeye devam eden bir efsane. Fotoğraflarında genellikle yansımalar, gölgeler ve bulanık nesnelere yer verir; bu da onlara rüya gibi bir nitelik kazandırmasına yol açar. Telefoto lens kullandığı için fotoğraflarında katmanlar birbirine geçiyormuş gibi gözükür. Etrafındaki nesneleri fotoğraflarında çerçeve olarak kullanır.
Saul Leiter, 1923’de Pittsburgh’da haham bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi. Ergenliğinin sonlarında resime karşı ilgisi başladı. İleride resme olan ilgisi fotoğrafçılık yaparken izlerini gösterecekti. 22 yaşında okuduğu teoloji bölümünü bırakarak sanatçı olmak için New York’a taşındı. Burda soyut ekspresyonist sanatçı Richard Pousette-Dart ile tanıştı. Pousette-Dart ve W. Eugene Smith, Leiter’ı fotoğrafçı olması için cesaretlendirdi ve Saul Leiter ilk Leica kamerasını birkaç Eugune Smith fotoğrafı karşılığında satın aldı. Sonrasında fotoğrafçı ve kürator Edward Steichen ile tanıştı ve Saul’un bazı fotoğraflarını MoMA’da “Always the Young Stranger” adlı sergide sergiledi. Fakat Leiter sonraki 20 yılda çoğunlukla moda fotoğrafçılığı ile tanındı.
Sokak fotoğrafçılığı tarzındaki fotoğraflarını genellikle kendisi için çekti ve 2006 yılına kadar çok fazla kişi bu fotoğraflara erişemedi. 2006 yılında fotoğrafları Steidl adlı yayıncı tarafından kitap haline getirildi. Bu kitap, Leiter'in “küçük kitabım” dediği şey, dünya çapında dağıtımla bir gecede sansasyon yarattı ve sanatçıyı renkli fotoğrafçılık tarihinde öncülerden biri olarak tanınmasına neden oldu.
2023’de New York’daki evinde hayatını kaybetti fakat tüm fotoğrafçıları etkilemeye devam edecek.
İlhamların Kesişimi: Mixed Media “Daha ne kadar ileri gidebiliriz?”
Yazar: Dilba Akar
Fotoğrafçılık, sinema ve diğer görsel sanatlar sürekli devinim halinde olmalarının yanı sıra dönem dönem kültürel, toplumsal veya politik değişimlerin de etkisiyle yeni arayışlara girer. Bu akımların öncüsü sanatçılar dönemin koşullarını eserlerine yansıtarak yeni bir ekol oluşturmuş olur. Fotoğrafçılık sanatı, devamlı gelişen teknoloji ve kültür sanat dünyasındaki değişimlerle evrilirken diğer sanat formlarıyla oluşan kesişimlerde yaratıcılığa yeni bir boyut kazandırır. Bu noktada mixed media olarak adlandırdığımız kesişimsel sanat ortaya çıkmış olur.
Mixed media (çoklu ortam), çeşitli sanat disiplinlerini bir araya getirilerek yeni ve dinamik bir sanat eseri oluşturmaktır. Genelde fotoğrafçılık, resim, heykel, grafik tasarım ve müzik gibi sanat dalları bir eserde harmanlanarak benzersiz kompozisyonlar halini alır. Kendini belirli bir sanat dalının çizgileriyle sınırlandırmak istemeyen, veya o alanda yapabileceği yeniliklerin tükenmiş olduğunu düşünen sanatçılar genellikle bu harman sonucu daha dinamik ve katmanlı bir sanat eseri üretmiş olup ifade güçlerine daha derin bir boyut kazandırmış olurlar. Fotoğrafların üzerine yazılar yazılması, boyama tekniklerinin uygulanması gibi eklemeler, sanatçıya iç dünyasını yansıtması için bambaşka bir alternatif sunmuş olur. Görselliğin yanına doku ve benzer elementlerin eklenmesiyle ise fotoğraf yalnızca görsel bir eser olmaktan çıkıp alıcılara hissetme deneyimi de yaşatır.
Mixed media dadaizm, sürrealizm gibi daha önceden de bültenimizde incelediğimiz sanat akımlarıyla iç içe olarak gelişir. Hannah Höch ve David Hockney gibi sanatçılar bu tekniğin öne çıkan isimleri arasında kabul edilebilir.
Hannah Höch, özellikle “Yemek Bıçağı Dada Almanya’nın Bira Göbekli Weimar Kültür Çağını Kesiyor” adlı fotomontaj eseriyle büyük ilgi görür ve eleştirilere maruz kalır. Politik içerikli kolajları Nazi dönemi sanat sergilerinde yer almaz ve ancak sanatçının ölümünden sonra değer görmeye başlar.
Her zaman devinim içinde olan ve gelişmeye devam eden görsel sanatların mixed media eserlerinde bir araya gelmesi, fotoğrafçılığın diğer sanat dallarıyla ne kadar uyum içinde olduğunun bir göstergesi. Özellikle mixed media gibi kesişimsel eserlerle yaratıcılığın gerçekten de sınırının olmadığını, her zaman bir araya getirilerek elde edilebilecek sonsuz kompozisyon seçeneğinin olduğunu bilmek bir fotoğraf ve sanatsever olarak beni çok heyecanlandırıyor. Yalnızca görsel sanatlarla sınırlı kalmayıp edebiyat ve müzik gibi alanlarla da yapılan kombinasyonlar, özellikle farklı alanlara ilgi duyan ve anlatım gücünü bu şekilde edinen sanatçılar için, her zaman güzel bir alan olmaya devam ediyor.
Portfolyo İncelemesi: Valery Poshtarov
Yazar: Hilal İlhan
1986'da şair bir annenin ve sanatçı bir babanın oğlu olarak Bulgaristan'da doğan Valery, daha küçük yaşlardan sanat dünyasının kapısını aralamaya başladı. Varna National High School of Arts'da görsel sanat tekniklerini öğrenmesiyle başlayan yolculuğu Sorbonne Üniversitesi’nde Plastik Sanatlar okumasıyla devam etti.
Portfolyosunda ağırlıklı olarak portre fotoğraflarına yer veren Poshtarov, yayınladığı dokuzdan fazla fotoğraf serisinde tekrar eden desenlerin ve eylemlerin peşinden gidiyor. “Father and Son” ve “Fish After Fish” projeleri gelenekler, din, cinsiyet normları, kuşak farkları ve aile kavramlarını didiklemesi ile öne çıkıyor.
Father and Son
Poshtarov, “Baba ve Oğul” projesinde ilk bakışta belki de tuhaf hissettiren, alışık olmadığımız bir eyleme yer açıyor: yetişkin yaşta olan oğullar babalarının ellerini tutarak kamera karşısına geçiyorlar. Dükkan, ev ve sokak gibi çeşitli ortamlarda çekilen bu fotoğrafların arka planı, fotoğraflanan baba ve oğulun gündelik hayatlarından bize ipuçları vererek hikayenin çerçevesini çiziyor. Bu etkileşimlerde, paylaşılan ailevi anlatılar içinde bireysel kimliklerin nasıl ortaya çıktığını görüyoruz. Bazı fotoğraflardan oğulun babasının yolundan gidip gitmediğini, hangi mesleklerde çalıştıklarını, nerede yaşadıklarını çıkarabilsek de fotoğraf genellikle çoğu anlatıyı yoruma açık bırakarak izleyicilere kendi anlam katmanlarını ekleme imkanı sağlıyor. El ele tutuşmanın yanında değişen mekanlar ve karakterler de oldukça merak uyandırıyor. Bu nedenle kendinizi hikayenin bütününü anlama çabasıyla serideki diğer fotoğraflara bakarken buluyorsunuz.
Bir gün okul yolunda oğullarının elini tutarken oğullarının onun elini tutmaya ihtiyaç duymayacakları günün nasıl da hızlı geleceği düşüncesinden etkilenen fotoğrafçı, proje için ilham kaynağının iki oğlu olduğunu söylüyor. Poshtarov’un 95 yaşındaki dedesi ve babasının el ele tutuşmalarını fotoğraflayarak başladığı ‘Father and Son’, coğrafi sınırları aşarak Arnavutluk, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan, İtalya, Karadağ, Makedonya, Sırbistan ve Türkiye olmak üzere 9 ülkeye ulaşıyor. Son olarak Poshtarov projeyle ilgili şu sözleri ekliyor:
“Zaten giderek ayrılan bir dünyada, el ele tutuşmak sessiz bir dua, yeniden bir araya gelmenin bir yolu haline geliyor. Poz verirken babalar ve oğullar yıllar, bazen on yıllar sonra ilk kez el ele tutuşuyor. Bu, genellikle tereddüt veya dirençle dolu güçlü bir an. Kültürel mirasımızı ama aynı zamanda insan deneyimimizdeki bağlantının mirasın ve kırılganlığın evrensel çekiciliğini ortaya koyuyor. Projenin özü bu samimi eylemde yatıyor: fotoğraflar, babalar ve oğullar arasındaki derin, ama çoğunlukla söylenmeyen sevginin tanığı olarak duruyor.”
“Sony World Photography Professional”, “Cortona On The Move”, “LensCulture Portrait” gibi bir çok ödülün sahibi olan başarılı fotoğrafçının diğer projelerini de mutlaka incelemenizi tavsiye ederiz.
Okuma Köşesi 📚: Aydınlık Oda
Yazar: Burak Cem Onan
Bu ayki bültenimizin edebiyat köşesinde Fransız yazar Roland Barthes’ın 1980 yılında çıkardığı La Chambre Claire( Aydınlık Oda) ile sizlerin karşısındayız. Kitabın Türkçeye çevirisi ve basımı Yapı Kredi Yayınları aracılığıyla daha öncede L’aventure sémio logique, Leçon, La préparation du roman, La Tour Eiffel, Journal de deuil gibi başka Barthes kitaplarını da çeviren Mehmet Rifat ve Sema Rifat tarafından yapılmıştır.
Dönemin ünlü sinema dergilerinden Cahier de Cinema’da ısmarlama bir kitap yazmaya başladığı dönemde annesinin ölümüyle çarpılan yazar, yazım motivasyonunu kaybeder. Onu tekrardan yazmaya iten tek şey ise son zamanlarda kafasını kurcalayan fotoğraf ve ölüm arasındaki ilişkidir. Annesinin yasını ve içinde bulunduğu karanlık ruh halini aşmayı da bunun üzerine bir deneme yazmakta bulur. Yazar, her ne kadar fotoğraf felsefesine yönelse de amacı tam anlamıyla fotoğrafın fenomenolojisini ortaya koymak değildir. Aslında Barthes, bu kitap ile fotoğraflarla desteklenmiş bir yas günlüğü tutar. Bir başka deyişle, annesinin kaybı ile fotoğraftaki bu “oldu”yu, “akıp geçmiş” olanı dolayısıyla “öldü”yü saptar. Aynı zamanda bir gösteri bilimci olan yazar, kitabın ilk kısmında fenomenolojik diyebileceğimiz bir bakış açısıyla fotoğraf tekniğini inceler. Kitabı şu anda raflarda diğer romanların arasında karşımıza çıkartan ise görece duygusal bir dil edindiği kitabın ikinci bölümüdür. Annesini canlı kılma isteğiyle aile arşivine dalan Barthes, onlarca fotoğrafın arasında bir kış bahçesi fotoğrafı ile karşılaşır ve bu fotoğraf aracılığıyla annesini bir kez daha kaybeder. Uyarmam gerekiyor ki kitabın dili yazarın önceki yazılarının aksine çok da kolay sindirilebilir değil. Barthes, anlatımı zenginleştirmek ve istediğini okuyucuya verebilmek adına kitapta çokça Latince kelimelerden yararlanıyor. Fotoğrafın gerçekleştirilmesi ve okunmasına ilişkin olarak hem geleneksel hem de kendi kurguladığı operator, spectator, spectrum, studium, punctum, noema, vb. yeni tanımlar üzerinde durması kitabı kavramsal ve metaforik yönü güçlü bir hale getiriyor. Ancak yazarın ağdalı dili gözünüzü korkutmasın, birinci bölümün yarısından itibaren okuyucu kolaylıkla yazarın düşünce sistemine dalıyor; gözler yeni tanışılan kavramlara alışıyor. Fotoğraf sanatına ilginiz ve Roland Barthes’in anlatımına aşina iseniz bu kitaba bir şans verin deriz!
Seyir Köşesi 👀: Mükemmel Günler
Yazar: Ceren Karakuş
Wim Wenders’ın Cannes ödüllü 2023 yapımı “Mükemmel Günler”, bu yıl 43. İstanbul Film Festivali'nde yönetmeni ile birlikte ağırlanmıştı. Filmde ilgimizi en çok çekenlerden biri, günlük rutinlerine sıkı sıkıya bağlı olan ana karakter Hirayama’nın, her hafta bir rulo film bitirip aynı fotoğraf stüdyosunda filmi banyoya bırakmasıydı. Filmi teslim edip geçen haftanın negatifini ve baskılarını alıyor ve daha stüdyodan çıkmadan yeni filmi kamerasına takıyor Hirayama. Eve geldiğinde ise baskısını aldığı fotoğraflardan sadece “gölgelerin” fotoğraflarını bırakıyor, diğer baskıları yırtıp atıyor. Ancak Hirayama’nın fotoğraflarında yakalamaya çalıştığı şey komorebi. Komorebi, Japonca’da ağaçlar arasından sızan ışık hüzmelerinin yarattığı estetik görüntüye deniyor ve dolayısıyla kar taneleri gibi bu görüntüler de sadece o ana münhasır oluyor.
Karakterimizi hafta boyunca sık sık işinden verdiği molalarda aynı parkta ağaçların arasından sızan ışıkları yakalamaya çalışırken buluyoruz. Diğer bastırdığı fotoğraflarında da gölgeler, ışık oyunları olduğunu görüyoruz ancak içinde komorebi olmayan her fotoğrafı yırtıp atıyor. Gündelik hayatın kargaşası içinde rutinlerine sadık ve en küçük anlarda bile güzellik bulan bir karakter Hirayama. Aynı zamanda, baskıları ayıklamakla kalmadığını ve her yıl ve ay için evinde bir arşiv tuttuğunu da görüyoruz. Böylesine düzenli ve münzevi bir hayatın içinde yakalanmış komorebi fotoğrafları, bir daha eşi benzerinin gerçekleşmesi mümkün olmayan küçük anlara benziyor. Hirayama’yı ve fotoğrafla ilişkisini daha iyi anlamak için “Mükemmel Günler” filmini izlemenizi tavsiye ederiz. İstanbul Film Festivali’nde kaçırdıysanız üzülmeyin, MUBİ üyeliğiniz varsa gösterimde olan filmler arasında Mükemmel Günler’i bulabilirsiniz.
Kaynakça:
https://www.saulleiterfoundation.org/biography
http://shooterfiles.com/2015/05/master-profiles-saul-leiter/
https://en.wikipedia.org/wiki/Saul_Leiter